Beyniniz Haklı Olmaya Bağımlı
Eminim sizin de başınıza gelmiştir: Büyük bir projedeki pozisyonunuzu savunmaya çalıştığınız gergin bir ekip toplantısındasınız ve üstünlüğü kaybettiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Sesiniz daha yüksek çıkmaya başlıyor. İş arkadaşlarınızdan birinin sözünü kesiyor ve bakış açısını düzeltiyorsunuz.
Bunun üzerine o size karşılık veriyor ve siz de diğer herkesi haklı olduğunuza inandırmaya çalışıyorsunuz. Sanki bedeninizin dışında gerçekleşen bir şey gibi hissediyor olabilirsiniz, aslında öyle de sayılır. Nörokimya açısından bakarsak, beyninizin gasp edildiğini söylemek mümkün.
Fazla stres, korku ya da güvensizlik durumlarında hormonlar ve sinir ileticileri beyne baskı yapıyor. Strateji, güven oluşturma ve merhamet gibi düşünme süreçlerinde bize yardımcı olan eksekütif (yönetme/yürütme) işlevleri duruyor. İçgüdüsel karar mekanizmalarımız, yani beynin amigdala bölümü devreye giriyor. Beden, kişi eğer hatalıysa karşılaşabileceği güç kaybı ve utanç durumuna karşı kendini en iyi şekilde korumak için kimyasal bir seçim yapıyor. Bunun sonucunda da, beklentilerle gerçekler arasındaki boşluklarla başa çıkabilmek ya da duyguları düzene sokmak pek mümkün olmuyor. Bu yüzden dört yanıttan birine başvuruyoruz: Savaş (fikrini savunmaya devam et), kaç (fikirden vazgeç ve grubun genel görüşünün arkasına saklan), iletişimi kes (susarak tartışmanın dışında kal) ya da yatıştır (karşındaki kişiyle aynı fikirde olduğunu belirterek ortamı sakinleştir).
Bu seçeneklerin hepsi zararlı çünkü dürüst olmayı ve verimli bilgi ve fikir paylaşımını engelliyor. Ancak, yıllarını yöneticilerin iletişim becerileri üzerine çalışarak geçirmiş bir danışman olarak, savaşma tepkisinin iş ilişkilerine en çok zarar veren seçenek olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda bu, tercih edilen en yaygın cevap maalesef. Bu da yine nörokimyayla alakalı bir başka süreçten kaynaklanıyor. Tartıştığınız ve kazandığınız zaman, beyin değişik hormonlar yani; kendinizi iyi, egemen ve hatta yenilmez hissetmenizi sağlayan adrenalin ve dopamin salgılıyor. Bunlar hepimizin hissetmek istediği duygular. Bu yüzden bir daha gergin bir ortama girdiğimizde, yine savaşmayı seçiyoruz. Haklı olmaya bağımlı hale geliyoruz.
Bu bağımlılıkla başa çıkmaya çalışan düzinelerce başarılı lidere eğitim verdim. Kendi bakış açılarını savunmada oldukça iyiler, ki genelde haklılar da, ama bu tepkilerinin etraflarındaki insanlar üzerinde yarattığı yıpratıcı etkinin farkında değiller. Eğer bir birey, egemenliğini en üst düzeye taşırsa, diğerleri biraz önce bahsettiğim savaşma, kaçma, iletişimi kesme ya da yatıştırma tepkilerinden birini seçerek boyun eğme pozisyonuna geçer ve bu durum onların işbirlikçi yapılarını zedeler.
Neyse ki tıpkı adrenalin gibi kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan bir başka hormon daha var; oksitosin. Kişiler arası iletişimle aktif hale gelen oksitosin, beynimizin eksekütif işlevindeki ya da alın korteksindeki bağlantıları harekete geçiriyor, güvenme becerimizi artırıyor ve kendimizi paylaşıma açmamızı sağlıyor. Bir lider olarak hedefiniz, kendinize ve çevrenizdekilere oksitosin üretimine teşvik etmek ve iletişim bağlamında kortizol ve adrenalin dürtülerinden kaçınmak olmalı.
İşte size haklı olma bağımlılığından kurtulmanıza yardımcı olacak birkaç öneri:
İletişim kuralları belirleyin.
Haşin geçebilecek bir toplantıya girecekseniz, önce iletişim kurallarınızı belirleyin. Verimli, kapsamlı bir toplantı geçirmek için herkesin bir şeyler önermesini ve herkesin görebileceği şekilde fikirlerini yazmalarını isteyin. Örneğin insanlara fikirlerini açıklamaları için ekstra zaman tanıyabilir, onları yargılamadan dinleyebilirsiniz. Bu uygulamalar zarar verici sohbetlerin oluşmasını engelleyecektir. Toplantıdan sonra da grubun neler ortaya koyduğunu gözden geçirin ve bir dahaki sefer daha iyisini yapmaya çalışın.
Empati kurarak dinleyin.
Birebir sohbetlerde, daha az konuşup daha çok dinlemek için bilinçli olarak çaba sarf edin. Diğer insanların bakış açıları hakkında ne kadar çok şey öğrenirseniz, o kadar çok empati kurarsınız. Sizin bu girişiminizi gören insanlar da, aynı şeyi siz konuşurken yapmaya başlayacaklardır. Böylece verimli bir döngü yaratmış olacaksınız.
Kimin konuşacağını planlayın.
Bir grup içindeki konulmalara kimin hakim olacağını biliyorsanız, herkesin konuşmasına fırsat verin. Odadaki tüm taraflara, kimin paylaşacak önemli bilgisi, bakış açısı ya da fikri olduğunu sorun. Duyduklarınızı listeleyin ve tahta üzerine konuşmaları gereken konuları yazın, bunu toplanın gündemi olarak kabul edin ve kullanın. Sahneyi farklı konuşmacılara açın, ucu açık sorular sorun ve not alın.
Diğer insanlarla ilişki kurmak anlaşmazlıklar ortaya çıkarabilir. Ama ulaştığım bulgular odadaki en meşhur, en zeki savaşçıların bile kendilerini oksitosine teşvik ederek haklı olma bağımlılığından kurtulabileceği gösteriyor.
Kaynak:http://simplecoaching.com.tr/